Ankara’da Pakistan mutfağının bir temsilcisi
olduğunu duymuştum. Çankaya’da Paris caddesinde 49 numarada bulunduğunu
öğrendiğim Masala Cafe’ye akşam yemeği için gittim. 20 yıl kadar önce
Pakistan’da bir kaç ay kalmıştım ve bu ülkenin yemeklerini çok hoş bulmuştum.
Bu yemekleri tadarken aynı zamanda farklı bir kültürün tadını da aldığımı
düşünmüştüm. Bu sebeple restorana girdiğimde aynı duyguları tadıp tadmayacağımı
merak ediyordum ve aynı zamanda biraz heyecanlanmıştım.
Hayal ettiğimden daha küçük bir mekanla karşılaştım. Mekan genişliği
ortalama bir apartman dairesinin salonu kadar. Belki 25 metrekare. Sadece bir
masa doluydu ve bu masadaki 3 kişilik bir grup sipariş ettikleri yemekleri
bekliyordu. Buna karşın bazı masaların çoktan rezerve edildiğini gördüm. Genç
ve kibar bir garson beni karşıladı ve rezervasyon yaptırıp yaptırmadığımı
sordu. Rezervasyon yaptırmadığımı, ama
45 dakika içinde yemeğimi yiyip ayrılacağımı söyledim. Gösterdiği iki kişilik
bir masaya oturdum.
Yemeklerde çorbayı çok sevdiğim için çorba sordum. Garson 4 çeşit
mercimeğin karışımından bir çorba yaptıklarının söyledi. Bunu ısmarladım. Çok
çeşitli etli-tavuklu kebap menüleri vardı. Ama bu kez ben ıspanak ve patatesten
oluşan vejeteryan bir yemek tercih ettim. Bu yemeğin Basmati pilavı denilen bir
pirinç pilavıyla servis edildiğini öğrendim.
Sonra çorba servisi yapıldı. Çorbanın üstünde yuvarlak dilimlenmiş bir limon parçası vardı. Bu alışkın olduğum bir durum sayılabilir. Çünkü zaten içtiğim mercimek çorbalarına her zaman limon sıkarım. Çorba çok acıydı ve aynı zamanda tarçın kokuyordu. Farklı baharatların uyumunu damağımda hissettim.
Biraz sonra, Bakır bir kapta pişirilen ve servisi yapılan bol baharatlı, patatesli ve ıspanaklı sebze yemeğine geniş tabakta servis edilen pilav ve salata eşlik etti. Bir kaşıkla bakır kaptaki sebze yemeğini pilav ve salatanın yanına aldım. Bu arada masaya bu yemeklerle birlikte gözlemeye benzer sıcak bir ekmeğin getirilmiş olduğunu gördüm. Ekmek çıtır çıtırdı ve çok lezzetliydi.
Yemekleri keyifle tadarken bir klarnet sesi duyuldu. Çok lezzetli yemekler
ben de müzik etkisi de yaratır. Hoşnutluğum çok fazla olduğunda kulaklarımda
Beethoven’in 5. senfonisi çınlar. Bu sefer ise tek bir klarnet Sezen Aksu’nın
“İstanbul İstanbul Olalı” adlı parçasını çalıyordu. Başımı kaldırdığımda
klarneti az önce bana yemek servisini yapan garsonun çaldığını gördüm. Parça bitince garsona diğer masadaki üç kişiyle
birlikte alkışlarla teşekkür ettik. İkinci parça ise “Nazende Sevgilim Yadıma
Düştü” diye bir sanat müziği şarkısıydı. Bunu da çok güzel çaldı. Yine
alkışladık. Garson bizleri selamlayarak, teşekkür ederek klarnetini dolaplardan
birinin üstüne koydu, kısa konserini dinleyicilerinin takdirini kazanarak sonuçlandırmış olarak yeniden yemek servisine
döndü.